Wednesday, October 7, 2009

Müjdeymiş !!!

"Müjdemi isterim"
Telefondaki ses böyle diyordu. Barcelona'ya giden iş adamı yanına tercüman arıyormuş, piyango bana çıkmış. Piyango tabi, başka bir şey olabilir mi? Barcelona'ya gideceksin bir defa, dünyanın sayılı şehirlerinden biri, değişik bir kültür göreceksin. Otelin, yemenin, içmenin masrafı da karşılanacak, tercüme karşılığı para da kazanılacak. Bundan öte müjde mi olur?

İş adamıyla buluşulur, kongre varmış, tıbbı meseleler, baştan söyledim ben bu işin tekniğinden anlamam diye, sorun olmaz dedi. Bir de neticede İspanya'ya gidiyoruz, bende İspanyolca yok, sorun olmaz zaten tüm iş görüşmeleri İngilizce yapılacakmış. E ben zaten İngiltere doğumluyum. Madem öyle o zaman her şey şahane, sözlükte müjde kelimesinin karşılığına baktım, benim vaziyeti anlatıyor, yanında da benim resmim var altında "ballı ip*e" yazıyor.
İşle ilgili bilmem gereken bir şey var mı diye sordum, Görüştükleri bir İngiliz şirket varmış, onunla anlaşmak üzere olduklarını, orada son noktayı koyacaklarını söyledi, yazışmaları verdi okudum hazırlandım her şey tıkırında.

Hemen internetten Barcelona hakkında araştırmaya daldım. 3 şey var göze batan:

1- Antoni Gaudi isimli mimar, Barcelona'lı, hayatı Barcelona'da geçmiş, şahane eserler bırakmış, başta Sagrada Familia olmak üzere bir çok leziz bina yapmış, gidilesi görülesi.

2- La Ramblas isminde uzunca turistik bir cadde var, İstiklal Caddesi gibi, şenlikli eğlenceli.

3- İnternetten araştırma yaparken benim için ciddi bir referans noktası ekşi sözlük'tür, baktım bir çok kişi "Barcelona'ya gidince hemen fark edeceksiniz İstanbul'a çok benziyor" demiş. İstanbul'dan zerre hazzetmeyen birisi olarak kıllandım ama olsun sonuçta müjde bu müjde!!!

İstanbul'da buluşulur, işadamı'nın bir de yardımcısı bir abi var, toplam 3 kişiyiz. Barcelona'ya inilir, en dikkat çekici şey havaalanında tüm yazıların Katalanca olması, altta İngilizce, onun da altında İspanyolca yazıyor. Havaalanında taksiye bindik, taksici abiye otelin adresini verdik, taksici abi İngilizce bilmez, bir şeyler sorulur, o günün Katalunya milli bayramı olduğu ve her yerin kapalı olduğu öğrenilir.
Otelde kendini beğenmiş resepsiyonist bi abi vardı, bir harita verdi, nerede ne var, nasıl gidilir vs. hepsini anlattı. Üstümüzü değişip caddelere verdik kendimizi. Yaklaşık 1 saat dolaştıktan sonra şu tespiti yapabildim:
Barcelona'yı İstanbul'a benzetenler, Abdullah Gül'ü George Clooney'e benzetenlerle aynı kişilerdir.
Ben hayatımda bu kadar nizam-intizam manyağı bir şehir görmedim. İstanbul'a en az benzeyen şehir olabilir hatta. Şehir planlaması insanlar değil cetveller tarafından yapılmış gibi.

Neyse La
Ramblas'ta gezdik, sahile indik bi yerde yemeğe oturduk, iş adamı abi tedirgin "aman domuz yemeyelim" İngilizce menü yok, garsonlarda çat pat İngilizce var tavuklu bir yemek isteyebildik, ben tabi ultra turist modunda milli yemek Paella istedim. Pilavın üzerine o gün denizden ne tutmuşlarsa koymuşlar, bir kaç midye, bir kaç karides, bir de en ortada Norveç Istakozu olduğunu sonradan öğrendiğim, bizde böcek diye bilinen 25cm uzunluğunda yarım saat uğraşıp 3gr et yiyebildiğim bir şey. Bir daha yer miyim? Yemem. Olsun, gittik yerinde yedik. Yemeğin yanında bira içtik, İspanya'nın her yerinde bulunan, bir nevi Efes Pilsen'i Estrella Damm içtik, sevmedim, tadı acı, neyse Çeşit çeşit bira var nasıl olsa, ikincide Heineken içtik, durumu kurtardık.

Alış veriş merkezi bulduk, içinde Barcelona Store (FCBOTIGA) var fırsat bu fırsat kendime forma aldım, iş adamı abi de çocuğuna forma aldı, çocuk bir buçuk yaşındaymış, forma minnacık bir şey, arkasına isim yazdırmak istedi, görevli bayan bu formaya 5 harf sığar dedi. İş adamı abi soruyor bana ne yapıcaz diye (halbuki ben tercüman'ım)
"Çocuğunuzun ismi ne abi?
"Hüseyin Efe."
"Hangi ismi kullanıyor?"
"Ben Hüseyin diyorum ama herkes Efe diyor."
"O zaman Efe yazalım abi."
"Evet öyle yapalım."
Formaya Efe yazılır. Geldiğimiz yoldan geri dönerken akşam yemeği için bir yere otururuz, bir heyecan bir kargaşa, aman domuz eti yemeyelim diyoruz, garsonlar İngilizce bilmiyor. Hareketlerle sormaya çalışıyorum, balık mı bu? Tavuk mu? Domuz mu? (Burada yaptığım hareketleri kendiniz hayalinizde canlandırmakta serbestsiniz) Anlaşamıyoruz, bir yanlışlık olur domuz yeriz diye kalkıyouz. Gidiyoruz başka bir mekana, burada İngilizce menü var, güvendeyiz, abiler yine tavuk yiyor, ben domuz yiyorum.
"Aaa sen domuz mu yiyorsun?"
"Evet, domuz en iyi şey bence."
"Hadi ya, aman sen bilirsin, bize birer bira söyle."
Bira söylenir, aman Estrella Damm olmasın, Carlsberg varmış, içtik(ayıptır söylemesi).
Ertesi gün fuar başlıyor sabah 6.30'ta kalkmamız istendi iş adamı abi tarafından, kalktık, otelin kahvaltısında 20 çeşit füme domuz eti var, onlardan uzak duruyoruz tabi, bu İspanyollar da amma domuz yiyor geyiği dönüyor, kahvaltımız Kivi-Ananas-Meyveli yoğurt-Cornflakes-Haşlanmış yumurta ekseninde oluyor.

Fuar'a gidilir, İngiliz firmayla görüşülür, iş bağlanır, kendim de İngiliz olduğumdan orada temsilciyle geyiğin dibine vurulur, futboldan girilir karı-kız muhabbetinden çıkılır. Görüşmeden sonra iş adamı abi tespitini yapar.
"Senin İngilizce bayağı iyiymiş"
"Eee... sağol abi."

Fuarda 100ün üzerinde katılımcı firma var, hangisine ne amaçla gidilecek, ne konuşulacak hiç bir plan program yok, rastgele geziyoruz "Aaa şunlarla görüşelim" deyip standa gidiyoruz. Bir-iki yerle görüştükten sonra bir Japon firmasının standına geliyoruz, Japon abla heyecanla bizi karşılıyor, nasıl yardımcı olabilirim diyor.İş adamı abi diyor ki:
"Diyelim ki; Türkiye'den geliyoruz.. kafana göre bir şeyler anlat işte."
"Eee, abi öyle kafama göre ne anlatayım? Siz söyleyeceksiniz ben çevireceğim, ben tercümanım sizin şirketin temsilcisi değilim ki!"
Oflamalar poflamalar arasında iş adamı abi konuşur, sanki uluslararası fuara zorla gelmiş, buraya gelebilmek için bir dünya masraf yapan başkasıymış gibi.

Her stanttan beleş ne veriliyorsa 10'ar tane alınır, kataloglar, CD'ler, kalemler, Jelibon paketleri, lolipoplar... "Abi ne yapacaksınız bu kadar şeyi?" diye sordum "Oğlum beleş bulduğun şeye atlayacaksın, seni nasıl yetiştirdi ailen?" İşin daha da kötüsü her aldıklarını benim taşıdığım çantaya koyuyorlar çanta oldu 20 kilo, omuzda durmuyor, stanttan standa gidiyoruz, devamlı ayaktayız, yük de olunca ayaklar davul gibi şişti. 8 saat fuarda plansız programsız gezildikten sonra çıkılır, taksiyle otele dönülür.

Üst-baş değişimden sonra yemeğe çıkılır, "Aman domuz yemeyelim" her lokantaya girişte bir heyecan bir hengame domuz yemeyeceğiz diye. Her yerde adam başı 4 bira içiliyor, aman Estrella Damm olmasın. Toplam 6 gün Barcelona'da kaldık lokantalarda yaşadığım stresi yemin ediyorum başka yerde yaşamadım.

Neyse 6 günü böyle tek tek anlatmanın alemi yok belli başlı olayları aktarayım.

Bir diğer gün Barcelona'nın stadı Nou Camp'a gittik, yine dükkanda geziyorduk, diğer oğluma forma alacağım dedi iş adamı abi. Diğer oğul 3.5 yaşındaymış. Yine ufacık bir forma aldık, yine isim yazdıracağız. Kaç harf sığar? 6.
"Ne yapacağız?"(Bak gene)
"İsmi ne abi?"
"Hüseyin İnanç.
"Hangi ismi kullanıyor?"
"Ben Hüseyin diyorum ama herkes İnanç diyor."
"O zaman İnanç yazalım abi."
"Evet öyle yapalım."
Forma alımları 5 gün arayla yapıldığı için o an hemen anlayamamıştım ama, evet, abimiz iki oğluna da Hüseyin diyor.


Aman domuz eti yemeyelim stresinden dolayı ben artık sırf kıllığına her gittiğimiz yerde domuz yeme başladım. Bir gün taksideyken bir kilisenin önünden geçiyorduk ve iş adamı abi bana ciddi ciddi sordu (şaka yapmadığından emin olabilirsiniz)
"Kiliseye gitmek istiyorsan burada durabiliriz, biz bekleriz sorun değil."
"Kiliseye neden gitmek isteyeyim abi?"
"Hani domuz yiyorsun ya kiliseye de gidersin diye düşündüm."

Fuarda güneş gözlüğü satan bir firma vardı, hepimiz gözlük aldık, akşam üstü diyalog gelişti. İş adamı abi:
"Sen ne renk gözlük aldın kendine?"
"Ben kendime almadım abi eşime aldım."
"Kendine niye almadın?"
"Ben oldum olası güneş gözlüğü sevmem."
"Göte bak güneş gözlüğü sevmiyormuş"
(olaya tercüman diye başladık 'göt' olduk, hem de hiç yoktan)

Bin bir türlü lokantaya gittik, onlarca litra bira içtik (aman Estrella Damm olmasın) iş adamı abinin bana garsonlardan devamlı istettiği şeylerin listesi:
Sigara böreği
Arnavut ciğeri
Yeşil Zeytin
Tuzlu fıstık
Eski kaşar
Yaprak sarma
Bir de garsonların çoğunun İngilizce bilmediğini hesaba katarsanız düştüğüm durumları daha iyi anlayabilirsiniz. Bir lokantada yeşil zeytin geldi, herkes birer tane yedi, zeytinlerin içinde bir şey var "AMAN DOMUZ OLMASIN" garsona sordum, somon dedi. E güzel değişik bir şey, içi somon dolgulu yeşil zeytin. Hayır iğrençmiş, geri gönderecekmişiz, benim beğenmiş olmamın bir kıymeti yok, zeytinler geri gönderildi.

İspanyol lokantaların sağladığı meze hizmetlerini beğenmeyen iş adamı abimiz markete gidip kendi mezelerimizi almamız gerektiğine karar verdi. Süpermarkete girdik, zeytinlere bakıyoruz, bir kavanoz yeşil zeytin var, üzerinde resim, zeytinler ve kocaman bir kırmızı biber. İş adamı abi beni çağırır.
"Bunların içinde ne var?"
"Eee, üzerinde kırmızı biber resmi olduğundan, içleri biber dolgulu olduklarını düşünüyorum."
"Öyle mi? O zaman alalım."
Açıkta satılan peynir reyonuna gidiyoruz.
"Sor bakalım eski kaşar var mı?"
Allahtan reyonun ön tarafında eski kaşar vardı da anlatmak zorunda kalmadım, işaret ettim şundan istiyoruz diye.
"Ne kadar alalım abi?"
"Şu kadar."
"Abi gramaj söylersek daha iyi olur."
"Ne bileyim gramajı? Şu kadar iste işte."

Bir sabah otelde kahvaltı ediyoruz, iş adamı abi haşlanmış yumurtasını bir güzel soydu, bıçağıyla küçük küçük parçalara doğradı, bir parçayı çatalına taktı, tam ağzına götürüyordu ki bir an duraksayıp bana baktı ve sordu:
"Bu domuz yumurtası olmasın?!?!"
İşte o 1 saniye içinde yaşadıklarımı mümkün değil yazıyla ifade edemem.

Çok uzun oldu, Barcelona'da minimal turizm maksimum işkence yaşadım. Türk iş adamlarının profesyonellikten uzak, keyfi ve bir o kadar da saçma iş yaşantılarını gördüm. Ünlü binaların 3'ünü falan görebildik.

Bu blogdan ne mi öğrendiniz?
1-Her müjdeye yeni gelin gibi atlamayın.
2-Estrella Damm içmeyin!!

14 comments:

  1. Su yasadigin tecrubeyi sana Juan Carlos yasatmaz. O is adaminin elini op, sogusleyebildiin kadar sogusle derim.

    Yanniz gunes gozluksuz bu isler olmaz, olgunlasmaz...abi hakli.

    ReplyDelete
  2. Yarildim lan okurken yine, eline saglik :D.

    Bu arada ben de yillarin inadini kirip numarali gunes gozlugu olayina girdim. Saglik nedenlerinden dolayi ama, buralarin gunesi goze zararli biliyong mu!

    ReplyDelete
  3. @can y, mazaret olm bunlar saalik nedeniyle falan. Cool olmak istiorum demiosun da yok buranin gunesi zarar diosun. cakalsin=)

    @erol tanistir lan bu isadamiyla bizi, once bacon yedirelim kendisine doyasiya, soora kilise kilise gezdirelim soora da adam akilli sopalayalim erkut abi misali.

    ReplyDelete
  4. Olm cool olmak icin gunes gozlugune mi ihtiyacimiz var bizim? Birak alla'sen :P.

    ReplyDelete
  5. @cany. bu ozguven nerden gelio bilemiorum =P

    gunes gozluksuz rakinroll mu olur lan, umum icinde rezil etme kendini!

    ReplyDelete
  6. Geek karizmasi var olm bizde. Gunes gozlugu degil numarali gozluk takan ve suveter giyen indie rock cool'lugu!

    ReplyDelete
  7. Cool'luğun tiple olacağını düşünenler utansın!

    ReplyDelete
  8. @can y. iyyyy iiranc! oyle bir karizmanin zerresi yok ben de rabbime cok sukur. Ilaveten suveter giyen indie rockcilarin odunla kovalanmasi cemiyeti uyesiyim.

    @erol, tiple diil yiidim aksesuar ile cool olunur die dusunmekteyim. bir pantolan zinciri bin ayip ortup, bi deri mont bin disi kulotunun siyrilmasina sebep oluyor pek ala. rakamlar azcik afaki olabilir.

    ReplyDelete
  9. @erd - Cool'luk tipte degil bastadir diyosun yani!

    @Maksimov - Olm doktora yapiyosun, ister istemez bi nerd'luk olacak bunyede, bunu kabullen! Ayrica militan vejeteryenlik falan diye ortalikta kosturup akabinde deri ceket giymek noluyor, onu da bi anlat hele!

    ReplyDelete
  10. @cany. zihnen nerd olmak baska etrafta hirka ile gezip ot/cercop cayi icmek baska. heidegger de nerd idi ama onu hic depresyon hirkali gormedik.

    deri mont meselesine de hemen aciklik getiriim: bir o mont vejetaryan olmadan once alinmis idi. cope mi ataydim? iki vegan diilim ki yun, deri, yumurta, sut tuketiorum, yogurt ile abdest aliorum peynir ise totem yiyeceim. uc, militan vejetaryanliim nedeni insan eti yiyemememden kaynaklaniyo. insan eti yiyemiosak hayvan eti de yememeliyiz. capisci?

    erol da friendfeed'e gelse de bu isi orada cevirsek.

    ReplyDelete
  11. Facebook dediniz girdik, blog dediniz yazdık, friendfeed ne arkadaşım? Yahu bir platform seçin de bir durulun yahu!!!

    Bir de nick'lerimizi kullansak diyorum sayın maksimov :p

    ReplyDelete
  12. ulan maksimov her seye bi cevabin var be olm! yok yumurta yiyomus bilmem ne! Birak bunlari allsen! Tabii cope atacaydin o deri ceketi olm, ya napacaydin? :D.

    erdela valla ben de girdim friendfeed'e lakin daha pek bir olayim yok orada. bakiniyorum. Facebook, twitter vb derken bi de bu cikti, hayirlisi diyorum.

    ReplyDelete
  13. fuck all'y'all der, mevzuyu kapatirim.

    ReplyDelete
  14. bildigim bütün dilleri unutmak istedim bir an, yoksa isadamina ceviri yapmam falan gerekir, mahvolurum... benim icim sikildi yaziyi okurken, senin barcelona'daki ruh halini düsünmek istemiyorum...

    ReplyDelete