Tuesday, August 17, 2010

Fethiye tatili

Bir buçuk ay kadar önce hanımla birlikte bir haftalık tatilimizi değerlendirmek için Fethiye'ye gittik. Oldukça uzun süren bir yolculuğun sonunda Fethiye otogarına indiğimizde Çalışlar plajına nasıl gideriz diye sorduk ve ilgili minibüse yönlendirildik. Çalışlar plajında bulunan öğretmenevinde kalacaktık, elimizde adres vardı ama tabi yol yordam bilmiyoruz. Minibüse bindik, şoförden rica ettim öğretmenevine varınca haber verir misin, biz yol yordam bilmeyiz dedim. Tabi dedi.
Elimizde adres var, 1054. sokak. Oldum olası numaralı sokakları sevmişimdir, gideceğin yere yaklaşıyor musun, uzaklaşıyor musun, ne kadar yolun kaldı anlaması kolay oluyor. Nitekim minibüste ilerlerken bir yandan sokak numaralarına bakıyorum, yedi yüz bilmem kaçıncı sokak, sekiz yüz bilmem kaçıncı sokak, dokuz yüz bilmem kaçıncı sokak derken dedim aha yaklaştık. Sonra bir de baktım bin iki yüz bilmem kaçıncı sokak! Aha kaçırdık! Şoföre seslendim "Kaptan öğretmenevi'ni geçtik mi?" Minibüz ani bir fren yaptı. "Abicim be öğretmenevi bir kilometre geride kaldı." Bi an uyklusuzluk, sıcak hava ve bilmem kaç yüz kiloluk bavulu bir kilometre götürme düşüncesinin birleşmesiyle sinirim tepeme vurdu, tam şoföre sitem edecektim (evet gerçekçi olalım, en sinirli anımda bile yapacağım şey sitem etmek) minibüsün arkasından yaşlıca bir kadın "Evladım önceden söyleseydiniz ya! Öğretmenevi taa nerede kaldı." diye akıl vermeye başladı. Bi an kime ne diye çemkireceğimi şaşırıp bavulu alıp minibüsten indim, hanım arkamdan inerken şoför seslendi "Sizi şöyle alalım" ve kendi solunu işaret etti. Ne diyo lan bu lavuk diye düşünürken minibüs bastı gitti, bir baktım öğretmenevinin önündeyiz! Hadi şoförün bir derece makaraya alması neyse de arkadaki yaşlı teyzenin olaya anında müdahil olup bizimle geçilen taşşağa katılması ayrı şaşırtıcıydı. Hanıma dedim bu Fethiye insanı bi garip, bunlar bizi uğraştıracak gibi, ve öğretmenevine girdik.

Öğretmenevinde 1 ay önceden rezervasyon yapmamıza rağmen sanki çat kapı gelmişiz gibi bize oda ayarlamaya çalıştılar. Nitekim 2 kişi olmamıza rağmen 3 kişilik oda verdiler. Odanın manzarası şahane, tam sahile bakıyor, konforu süper olmasa da oldukça yeterli, zaten odada mı duracağız? Gezmeye gelmişiz.
Bavulu bırakıp kendimizi sahile saldık, hemen İngiliz usulü kahvaltı tüketme peşindeyiz. Sahilde sıra halinde lokantalar var hepsi İngiliz kahvaltısı veriyor. Bir tanesine girdik. İngiliz kahvaltısı si,pariş ettik.
"Pastırması domuz eti biliyorsunuz değil mi?"
"Evet biliyoruz."
"İsterseniz değiştirebiliriz."
"Yok domuz istiyoruz biz, çay da sütlü olsun."
Yoksa İngiliz kahvaltısının ne esprisi kalacak öyle değil mi sevgili okurlar (yoksa sevgili okur mu desem? Kaç kişi okuyor ki bunu?).
Kahvaltımızı ettik sahili dolaşmaya başladık, kimseler yoktu ortalıkta ama her yer İngiliz turistlere yönelikti. Menüler İngilizceydi ve İngiltere'de popüler olan yemekler vardı. Bakkallarda İngiliz gazeteleri satılıyordu. Lokantaların önünden geçerken "Hello, Welcome" diye sesleniyorlardı.

Bünyeleri plaja verdik. Yattık şezlonglara yemeği hazmedelim de denize girelim peşindeyiz. Ufukta bir adam gördüm. Tıknaz, beyaz şapkalı, şortlu, Lacoste yaka tişörtlü, 40 yaşlarında bir adam ve elinde tepsi var. Bu adamlardan Türkiyenin sahili olan her yerinde
görebilirsiniz. Bu adamlar %95 ihtimalle tepsisinden simit satıyordur. %5 ihtimalle de elma şekeri, kağıt helva veya macun vardır. Adama uzaktan bakıyorum ve "Simiiit, taze gevrek simiiit" diye bağırmasını bekliyorum. Kumların üzerinde paytak paytak yürüyor, tepsisi elinde ama ses yok. "Allah allah bu adam neden simit diye bağırmıyor?" diye sordum hanıma. Hanım baktı, "Bitmiştir belki simitleri." dedi. Bitmiştir belki. Yani simitçi olduğunu nerden çıkardın diye sormuyor. Adamın her hali simitçi. Bağırmıyorsa simitleri bitmiştir. Adam yavaş yavaş yaklaşıyor, içime dert oldu, neden bağırmıyor simit diye. Gözlerimi üzerine sabitledim, bekliyorum bağırmasını, avazı çıktığı kadar "Gevreeeek simiiiit" demesini. Yaklaşınca benim ona baktığımı fark etti, ağzını açtı, işte geliyor dedim, ve bağırdı:
"Apple pie, cherry pie... Apple pie, cherry pie..."
Evet sevgili okur (kesin tek kişi okuyordur bunu) adam bildiğiniz elmalı ve vişneli turta satıyor plajda. İngiliz turiste adapte etmiş kendisini. Ben şoktan çıkana kadar adam yanımızdan geçip gitti, yiyemedim apple pie'ından, soramadım gevrek simidin yok mu diye.

Öğleden sonra İngilizler dökülmeye başladı. Çoğu 40 yaş üstü bembeyaz tenli İngiliz turistler kah restoranlarda oturmuş bira içiyorlardı, kah sahile uzanmış litrelerce güneş yağı sürülmüş vücutlarını güneşlenmeye bırakmışlardı. Klasik alt-orta sınıf İngiliz halkı, zengini zaten İspanya'ya veya Yunanistan'a gidiyor. İngilizceleri bozuk, eğitim düzeyi yerlerde, erkeklerin tamamına yakını saçı sıfıra vurmuş, alayı dövmeli, kızların aklı bir karış havada. Önyargıdan, ırkçılıktan ve stereotiplerden uzak bu tespiti yaptıktan sonra olaylara dönelim. Fethiye'de sahillerdeki insanların %99'u İngiliz. Arada bir Türk veya başka memleketten turiste rastlayabiliyorsunuz. İki binden fazla İngiliz ev sahibi varmış ve her yıl bu sayı artıyormuş. Bu durumdan dolayı her şey İngilizlere göre ayarlanmış, yemekler, eğlenceler, fiyatlar vs. Bir lokantanın önünden geçerken Türk olduğumuzu anladıklarında kimse bizi iplemiyordu ama İngiliz geçince garsonlar hemen yavşıyordu. Bu durum hanımı sinir etmişti, biz müşteri değil miyiz yaw bizi niye iplemiyorlar diye söyleniyordu ama o da biliyordu ki bizim paramızın üstünde Kraliçe Elizabeth'in resmi yoktu.
Bir gün tekne turu yaptık, çevredeki adaları gezdik ve durup yüzdük. Çok güzel koylar ve sahiller var sevgili okur (okur diyorum ama, Mehmet sensin di mi bunu okuyan?) Fethiye'ye gidecek olursan tavsiye ederim. Bir yerde tekne durdu yüzme molası için, durduğumuz yerde ufak bir kayık vardı, kayıkta başörtülü şalvarlı bir abla sacda gözleme yapıyordu. Bizim tekneden İngilizlerin indiğini görünce başladı bağırmaya:
"Pancakes, lovely pancakes. Strawberry, banana, honey. Get your pancakes."
Bir kaç kişi başına toplandı gözleme istediler, kadın arkasındaki arkadaşına dönüp o kadar bozuk bir Türkçe ve ağır bir şiveyle konuştu ki ne dediğini anlayamadım. Ama İngilizcesi mükemmeldi. Bir 'banana' deyişi var ki beni benden aldı.
Bir de tabi Fethiye'ye gitmişken Ölüdeniz'e gitmemek olmaz. Minibüsten indik, sahile adımımı attım durdum bir etrafa bakayım ne var ne yok diye, bir anda bir karartı oldu. Hani güneş tutulması olur ya onun gibi. Ne oluyor yaw demeye kalmadın üzerime yamaç paraşütü indi. Paraşüt bir yanıma, adam öteki yanıma, ipler komple üstüme. Lan dedim adamı delirtmeyin bu Fethiye insanı nedir böyle minibüs şoförü ayrı yolcu teyzesi ayrı paraşütçüsü ayrı manyak.

Ölüdeniz sahili güzeldi, Konyaaltı kadar olmasın, denizi de bayağı iyiydi. Tabi burada da İngilizler var her yerde. Yan şezlonglarda bir aile vardı. Anneanne olanı otelde nasıl Efes Light'ın küçük şişesinin 7 liraya satıldığını ve marketten büyük şişeyi 2 buçuk liraya alabildiğini anlatıyordu damadına. (Evet ailelerini komple çözdüm, Anneanne - Dede, kızları - damatları, bir de çocuk.) İngiltere'ye gidince bu Efes Light'ı özlüyorum buraya her geldiğimde sabah akşam içiyorum diyordu kadın. Allah allah dedim İngiltere'de 30 çeşit bira var yok mu Efes Light muadili? Bir an için düşündüm kadına gidip "Ben sana kış boyu Efes Light yollayayım sen bana Guinness yolla" diye teklifte bulunacaktım ama vazgeçtim. Ben yandaki ailenin konuşmalarını dinlerken tabi bir yandan 17-18 yaşlarında gençler ellerinde buz dolu sandıklarla plajdakilere bir şeyler satma peşinde.
"Kolt Dirinks.. Kolt Dirinks.."
"Slush Puppy.. Slush Puppy, Ays Kafeeee" (Ice Coffee olacaktı)
"Ays Kriiim.."
Belli ki bu gençler yeni, aksan daha oturmamış. Anlaşılan yeni gelenlere sandık taşıttırıyorlar. Fethiye'deki işçi gelişimi böyle demek ki. Yeni gelenler sandık taşıyor, seyyar satıcı rolünde. Aksan oturunca lokantaya geçip garson oluyorlar.

Bir günümüzü Ölüdeniz'e verdikten sonra akşam Öğretmenevine döndük. 3 çeşit tabildot yemek veriyorlar her akşam, yedik oturuyoruz, arkadaş vardı Fethiye'de yaşayan gelip bizi alacak bir yerlere gideceğiz. Telefon açtı geldim diye biz de yanına gittik. Oturduk sohbet muhabbet derken gece 12 gibi öğretmenevine döndük ve fark ettim ki biz akşam yemeğinin parasını ödemeyi unutmuştuk. Bir panik ve utanç halinde aşağıya indim ve Chevy Chase'e benzeyen şef garsonu buldum.
"Ya ustam biz akşam yedik içtik ödemeden kalkmışız kusura bakma."
"Olur mu hocam asıl siz kusura bakmayın."
"Nasıl yani?"
"Ben özür dilerim hocam."
"Ben hesabı ödemeyi unuttum, sen neden özür diliyorsun?"
"Olur öyle bazen hocam, kusura bakmayın."
Bir şaşkınlık halinde parayı ödedim ve sonradan fark ettim ki bu şef garson devamlı özür diler halde ve mahçup durumda. Öğretmenevi sakinlerinin %80'i emekli öğretmen, biraz eski kafa, devamlı çalışanları eziyorlar. Bu şef garson da alışmış ezilmeye, ben hesabı ödemeyip gidince bile benden özür diliyor, kusura bakma diyor. Üzüldüm adama.

Derken tatilimizin sonuna geldik. Eğlendik, dinlendik. Güzeldi Fethiye fakat bir daha gitmesem çok da üzülmem. Hele kendi arabam yoksa hiç gitmem, ne uğraşacam o minibüs şoförleriyle..

10 comments:

  1. tatilde memleketine diil de uzaylilarin yasadigi ve dolmus soforlugu yaptigi fethiyeye gidersen olacagi budur! az bile...

    ReplyDelete
  2. Hic bu kadar gulmemistim uzun zamandir kahkahalarla..kaleminize saglik.. Ben istanbulu 3 yil once terkettim ve fethiye calis.a yerlestim sayilir. Ben bubarada biri bizi gozetliyor yarismasindan hulya. Ama fethiye.nin bu hallerini bu guzel anlatiminzdan okumak beni cok guldurdu. Benzerindeneyimleri yasadim bende ilk zamanlar.. Analizler son derece yerli yerinde..ama guzel taraflarida var. 9 ay yaz mevsimi, giyim kusam sorunu yok, markete yalinayak giriyorum bakan yok, yiyecek, sebze, meyve cok ucuz ve organik, villar havuzlu denize sifir esyali, sahane ve kirasi aylik en luxu 500 tl,.. Aiday yok, fatura yok asiri, trafik yok hersey bisikletle yada yuruyerek ve cok ozgur bir hayat,.. Doyasiya yuz, spornyap, bol oksijen, tekne turlari, doga turlari, tarih turlari, stressten uzak bir sakin yasam.. Saygilar
    Www.hulyayamanoglu.com

    ReplyDelete
  3. parasutcu kismini kacirmisim arada, walla altima iseyeye yazdim az once=)

    @Anomynous hulyayamanoglu, Adamsendeciler, Istanbul'u terkeden herkesi destekler.

    ReplyDelete
  4. 2012 yazı Fethiye tatili öncesinde mükemmel bi ön hazırlık oldu benim için bu yazı:)Eline sağlık.

    ReplyDelete
  5. çok komik bir yazı..

    ReplyDelete
  6. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  7. Geçen yıl tatilimi bende Fethiye'de geçirdim ve çok güzel, keyifli bir tatil oldu diyebilirim. Fethiye'de gezilecek yer çok ve güzel otelleri var. Botanik bahçeleri içinde yazın tadını çıkarabiliyorsunuz. Fethiye tatili ile ilgili benimde bir takım yazılarım var. İncelemek isterseniz www.hotelsfethiye.net sitemden ulaşabilirsiniz.

    ReplyDelete
  8. Fethiyeyi Fethiyeliler ile yaşamıyacak isen güzel. Ben önce soruyorum Fethiyeli ise bye bye demeyi ilke efindim ve çokta rahat ve huzurluyum artık...

    ReplyDelete
  9. Fethiyeyi Fethiyeliler ile yaşamıyacak isen güzel. Ben önce soruyorum Fethiyeli ise bye bye demeyi ilke efindim ve çokta rahat ve huzurluyum artık...

    ReplyDelete
  10. Fethiye'de ki 3.u yilimda bir yorum yapmistim ve su an 6.i yili doldurdum Fethiye.de..Son derece mutlu ve huzurluyum halen. Cennet koselerden biri..Saygilar.

    ReplyDelete